Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->Warning [2] Use of undefined constant userregdate - assumed 'userregdate' (this will throw an Error in a future version of PHP) - Line: 2 - File: inc/functions_post.php(531) : eval()'d code PHP 7.4.3-4ubuntu2.20 (Linux)
(showthread.php:1135:build_postbit)->(functions_post.php:531:eval)->(functions_post.php(531) : eval()'d code:2:error_callback)->(class_error.php:153:error)->

HAFTANIN SÖZÜ

"Yeni hayatlar görmeye değil, gördüklerimi unutmaya gidiyorum."


Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Olduğu kadar, olmadığı kader. ☾
#51
Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür
Bir odun parçası aydınlatır ocağı
Annesi ateşin önünde perişan
Annesi ateşin içinde hür
Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür

Yağmurlar sırtıyla sırtım arasındadır
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın
Kalbimi bin parçaya böldü divane sır
Sesi geliyor sesi, günahkar çocuklarım
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır

Benim boyum ufak onun da ufaktı
Kıvırcık saçlarından öpmediğim için onu
Onun bu ocakta yanan toprağı
Her gece rüyamda avuçlarımı yaktı
Benim boyum ufak onun da ufaktı
Benim gözlerim yeşildir onun kara
Ben günah kadar beyazım, o tevbe kadar kara

Annesinin başı elleri arasında
Parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük
Bir fotoğraf asılıdır duvarda
Aynaya, geceye, maziye dönük
Annesinin başı elleri arasında

Bir tüfeğin burnu havadadır
Ateş almak üzeredir mermisiz
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım
Siz beni ne anlarsınız... siz...
Bir tüfek ateş almak üzeredir mermisiz

Bir saman çöpüne tutunmuş kızların
Eteğini ben çektim
Neyleyim göğsümü Karacadağ'ın sert rüzgarı doldurmuş
Annemden ben ilk sütü Geyve'de içtim
Ankara'ya Çataldağ'a bir zindandan gül vurmuş
Az kalsın ben ölecektim
Bir saman çöpüne tutunmuş kızların

Kediler halıları parçalıyor
Kırmızı bir ışık düşüyor yere
Annemin dizinde derman yok
Hükmedemiyor insan ruhuna ateş
Rüzgar hükmedemiyor incecik perdelere
Kediler halıları parçalıyor
Ateşte sarı gül açan saksılar
Kızarmış bir ekmek gibi duruyor

Kulağıma garip sesler geliyor
Kuş yumurtasından çıkan insanlar
Ahırda bir ata eyer oluyor
Kulağıma garip sesler geliyor

Ben bir şarkı bir türküyüm
Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm
Beni bir azizin nefesi uçurur
Kalbimde Allah'ın elleri durur
Cici ayaklarım ilikli bağlı
Ben onun sılası kendimin gurbetindeyim

Ben azizin hasreti
Ben Meryem'in yanağındakı tüyüm
Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara
Ben günah kadar beyazım, o tevbe kadar kara

Ocak sönüyor ateş kül oluyor
Annesinin saçları beyaz
Annesi saçlarını yoluyor
Ateşin içinde gül açılmış
Servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür
Annesi ruhunda ruhuma eğilir

Sineklerin kanadını ısıtan
Bir güneş toprağı yarıp çıkacak
Kadınlar sansa da yaşadığını
Şarkısız kaldıkça yaşayamayacak
Kadınları sarkılır, akrepler aydınlatır
Kadınları sarkılır, zahirlar aydınlatır

Artık ben gideceğim ata eyer vuruyorlar
Hatıralarımı birer birer yakacağım
Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım
Batan güneşe doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım

Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım
Siz beni ne anlarsınız... siz...
Artık ben gideceğim atım kişniyor
Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor

Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz bir deniz
Beni onun gözleri çağırıyor duramam, duramam
Benim gözlerim yeşildir ah... onun gözleri kara
Ben günah kadar beyazım, o tevbe kadar kara
Cevapla
Teşekkür verenler:
#52
Gözlerim açık hayale daldım
Karşımda duran tıpkı sensin
Bana bağıran sanki senin sesin
Bana uzanan eller inan ki senin
Ve emin olduğum bir şey var ki
O gözler, O gözler.
Yemin ederim senin.
Ne olur elleme hayalin dursun yanımda
O güzel sesin çınlasın kulağımda
Uzatmaya çalıştığın, uzatamadığın
Bakmaya doyamadığım, kıyamadığım
O gözler O gözler
Yemin ederim ki senin
Cevapla
Teşekkür verenler:
#53
Gözlerin yağıyordu gözlerime
ıslak mayıs akşamları
ve apartman girişlerindeki
hanımeli oluyordu teninin kokusu
uyandığımda bir temmuz sabahı.
Cevapla
Teşekkür verenler:
#54
Her gülüşünde gamzelerin
sırlarla dolu bir kapı olurdu
benim için.

O yazlık berraklığın
sonunu getirirdi
kağıttan gemilerimin
ve her kulacımda
biraz daha boğulurdum
derinliklerinde gözlerinin.
Cevapla
Teşekkür verenler:
#55
Günler güz yaprakları gibi birer birer dökülürken ayaklarımın dibine,
ben her gece karanlığa dikip gözlerimi senin aydınlığını bekledim.
Sen yoktun...
Binlerce adım attım bu kentin sokaklarında. Her köşeyi,
her parkı, her ağacı ezberledim. Sevdaya bulanmış
her kaldırım taşında senin adını aradım.
Sen yoktun...
Evlerin duvarları birer birer üzerime yıkıldı.
Her bir hücremin acısını ta yüreğimde hissederken
beni enkazın altından çekip alacak elini aradım.
Sen yoktun...
Özlem şarkılarını ezberledim. Kimini bağıra bağıra,
kimini fısıltıyla söyledim. Karanlığa haykırdım hasretimi.
Sesimi duyacaksın diye bekledim.
Sen yoktun...
Senden gelecek bir tek haberi bekledim. Saatler asırlar gibi geldi,
geçmedi. Çalan her telefonu yüreğimin deli bir çağlayana dönen
atışlarıyla açtım. Senden başka duyduğum her seste hep aynı
hayâl kırıklığını yaşadım. Onlar beni duymak istiyordu, bense seni.
Sen yoktun...
Seni aramaktan yorgun düşmüş bedenimi karanlığın kucağına
uzattım her gece. Bir an önce sabah olsun diye uykunun
beni çekip almasını istedim. Olmadı.
Kaç gece sabahı ettim gözlerimi kapamadan, kaç gece
merdivendeki ayak seslerini dinledim gelen sensindir diye.
Sen yoktun...
Her yağmurla birlikte hüzün de yağdı bu kentin üzerine. Bulutlar
yalnızlığın işaretiydi benim için. Beni ıslatan yağmur olmadı.
Ben senin özleminle sırılsıklamdım her mevsim.
Hayat; merhaba dedi bahara çiçek çiçek. Uzun kıştan sonra
gelmez dediğim göçmen kuşların dönüşünü gördüm.
Sen yoktun...
Her istasyon her otogar adresim oldu. Bir trenden inersin sandım.
Otobüslerdeki her yolcuya sensin diye baktım. Ya da yolculuklara
vurdum kendimi. Kimsenin uğramadığı köylere, adı duyulmamış
kasabalara gittim. Senden bir iz aradım.
Sen yoktun...
Denizin sonsuz maviliğine umut bağladım. Kıyılarda tükettim
bekleyişlerimi. Hep sensiz gemiler geçti limanlardan.
Ben gemicilerin hasret türkülerine eşlik ettim.
Sen yoktun...
Gözümden bir tek damla yaş akmadı. Onlar sana aitti, sana
kalmalıydı. Kimselere söyleyemedim acılarımı, bekleyişimin
öyküsünü kimselere anlatamadım.
Nice fırtınalar koptu yüreğimde. Dalgalar dövdü hayallerimi.
Sığınacak bir liman, yaslanacak bir omuz aradım.
İçimi dökecek bir insan aradım.
Sen yoktun...
Her gece ay paramparça oldu. Her gece yıldızlar birer
birer düştü sokaklara. Yıldızları saçına takıp gelmeni bekledim.
Ayı avucunda bana getirmeni bekledim. Ve bir güneş gibi doğup
aydınlatmanı bekledim bu kapkara dünyamı. Ama.
Sen yoktun...
Cevapla
Teşekkür verenler:
#56
Bir sabah,
Zamanı durdurdun sen...
Ayrılığı ekledin sonbahara
Mevsimin bütün bulutları,
Gözlerimde birikti de
Ben yağamadım bakışlarına...

Söyle!
Hangi güneş
Baharı getirecek şimdi bana?
Kadehimiz ayrılağa kalkmadı ki hiç
Ben nasıl içebilirim yokluğuna...

Belki,
Zamansızdı sevgim
En az gidişin kadar!
Elde değil bu.
Sen hiç eylülde sevip de
Vakitsiz hüzünlere beyaz bayrak salladın mı?
Bilemezsin sevdiğim...
Nasıl da koyuyor adama güzün geri kalanı...

Doğduğum gündeyim şimdi.
Yoksun...
Bir başıma içip,
Kağıda gidişini karaladım...
Hazanda sevmek akıl kârı değilmiş sevgili
Anladım...
Cevapla
Teşekkür verenler:
#57
Gitgide alışıyorum sana....
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
Yanımda olduğun zamanlar;
sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
Alışkanlıklar daima korkutur beni...
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...
Fakat şimdi sana alışıyorum...
Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
Yalnız içimde garip bir korku var.
Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...
Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini
daha değerlisini verememekten korkuyorum...
Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla
yapayalnız bırakmaktan korkuyorum...

Oysaki her zaman ve günün her saatinde
yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan
pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı...
Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...
Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim...
"Bana alış" demeyeceğim... Nasıl olsa alışacaksın bir gün...
Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!

İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle
mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum...
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu
kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.

Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim
senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor...
Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa
seni görecekler içimde...
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
Her yerde iki olduğumuz için
bir bütün haline geliyoruz durmadan...

Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...
Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...
Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...
Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...
Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...
Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...

Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...
Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde...
Uzun süren bir baygınlık sonrasının
o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...
Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman
seninle vardığım yüksekliğe erişemez...

Açılmış bütün kuyuların derinliği
içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.
Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.
Alev almayan bir yerimiz kalmadı.
Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.
Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız...
Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
bizden güçlüsü olmayacak!
En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle...
Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık...
Cevapla
Teşekkür verenler:
#58
GÜLLER AĞLAR İÇİMDE
Ne zaman ayrılık saati gelse
En vazgeçilmez yerinde yaşamın
Duysak ayak seslerini akşamın
Ve sokaklardan el ayak çekilse
Bir ürpertiyle duyarım o zaman
Seni çağıran sesi uzaklardan

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir gariplik çöker içime birden
Kalan tek anı gibi bir devirden
Durmadan çalınır o gamlı beste
Sanki bilir dem hazin öykümüzü
Bulutlar ağlar, kararır gökyüzü

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir çaresizliğe anlatır gibi
Birden değişir gözlerinin rengi
Mavi solar, koyulaşır yeşilse
Sarınca ruhunu eski bir hüzün
Uçar gider pembeliği yüzünün

Ne zaman ayrılık saati gelse
Uzatsan özlemle dudaklarını
Tüm ağaçlar döker yapraklarını
Ne çiçek kalır ortada, ne bahçe
Sadece uğultusu o rüzgarın
Ve bir umut kırıntısı: Belki yarın

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir fırtına çıkmışcasına, büyük
İçimdeki güllerin boynu bükük
Bir zaman kalakalırım öylece
Neden sonra gittiğini anlarım
İçimde güller ağlar, ben ağlarım...

Ümit Yaşar Oğuzcan
Cevapla
Teşekkür verenler:
#59
İçimin tenhalaştığı saatler...



Suçlarım ağladı bu gece...
Dilim battı içime...
Geçmedi geçmiş... Geldi çattı yine...
Susamazdım...




Özrü kabul edilmiyor kimsesizliğimin...
Kimse kendini üstlenmiyor bu masalda...
Oyunu ben bozmadım oysa, yalnızca düş kurdum çocukça...


Yine de...


Affedin, gözlerinden yaralanmış bu sızıyı...
Affedin, geçmişime asılmış bu sizi...



Kendi kalabalığından kaçan kentler gibiyim bu gece...
Zemheri bir yaşayış düşürmüşüm gözlerime...
Gerisini susuyorum...


Masallardan düşüyorum bu gece...
Bir martının gözlerinde üşüyorum...
Sonrası yok...
Biliyorum...



İstasyonlar ıslaktır...
Kentler çamurlu..
Sesler soluktur biraz, birazda yorgun...
Susmaksa çoğuldur...



"gitmek" derse biri; içim kanar...



Ve işte "gitmek" diyor ötelerden biri...
K/anıyorum...



"gitmek, çoğaltmıyor hiç bir masalı" diyorum... Susuyor...
"kalmak ölümü yaşatmıyor" diyorum... Gülümsüyor...
"gitmeliyim" diyorum... "kalmalısın" demiyor... !



"gitmek" diyor biri...
"gitmek; kalmanın en erdemli yoludur..."



İçim acıyor... !




Bir gün onunda değermiş yüzü düşlere...
Aynalarda ölüm...
Gülüşü kırılırmış gözbebeklerinde...
İşte o gün "gitmek" denen bitermiş...


Bir gün... Bir gün o güldüğünde, ölüm şehri terk edermiş...
O güldüğünde, masallar hep mutlu sonla bitermiş...



Gitmeliyim... Ağır yaralı ruhumu alıp yanıma, ölüm tehlikesi olan düşlere iz sürmeliyim...
Gitmeliyim... Sol yanımdan başlayıp şehri terk etmeliyim...
Gitmeliyim... Yüzüme düşmeden gülüşün, hüznümü yitirmeliyim...


İçimin sessizliğinde arındırıp gözlerimin derinliğini, kuytu köşelere astım kimsesizliğimi...
Şehrin karanlığından başladım kendimi içmeye...


Bir tutam huzurdu belki ölüm...
Bir tutam sevinç...



Adımı kininizle yıkadım... Aklar mı nefretiniz gülüşümü?


Hadi!
Bunca suskunluğunuzun üstüne, suçlarınızı yükleyin gözlerime...


Hadi!
Suçsuzluğumu susturun yine...


Hadi!
Düşsüzlüğümü ağlatın her gece...


Alın buda elma şekerim... Alın buda gülüşüm... Alın buda masalım...


Hepsi diyeti gözlerinize bakmamın...
Hepsi bedeli böylesine susmamın...



Kent soysuzuyum biliyorum...
Yine de...
Hiçbirinizden af dilemiyorum...
Varsınız...
Varsınız ve masalsınız...
Belki de en az bir masal kadar yalansınız...
Ve ben; böylesine yalanken bile, seviyorum sizi !!!


Harabe gülüşlerim vardı, masal diye okudunuz...
İlişmedim kimseye...
İçimde bir yangın vardı, sığındım gözlerinize...
Hepsi bu...


Suçsa masalsızlığım, kendim/sizliğim vebalse çoğulluğunuza, bir "sus" daha dayayın şakağıma...



Gözlerimi kapattığımda göremediğim her düşün katilisiniz siz...
Doğmayacak çocuklarımın yetimliği, ölmeyecek gençliğimin ecelisiniz..
Kırgın değilim kimseye...
Kırgın olmasında kimse...
Kırılacak kadar var olmadım ki sizde...


Hazırım ödemeye hüznümün suçunu, kesin kirpiklerimin boşluğunu...
Sökün içimi benden, bir "siz" damlar belki gözlerimden...



Neyin bedeli bu?


Kirpiğimin suçunu gülüşümle ödüyorum...
Alınmayın sakın size değil bu ıslaklığım...
Kirpiklerime şiir düştü ondan böyleyim...
Çok geçmez geçer bu kimsesizliğim...
Vebalinizi alır bir masal üstümden...
Öder hakkınızı ölüm üzülmeyin...
Yazık ki kırgın değilim...
Yazık ki yine kendime biriktim...



Bakmayın sitemime...
Bakmayın kinime...
Dedim ya...
Kırgın değilim size...
Sadece biriktim bir şiirin ilk harfinde...


Özrümün kabahatini affedin...
Kimsesizliğime verip yanılmışlığımı, yangınımı beni azad edin sesinizden...
Ki ben sessizdim...
Sessizim...
Neden değdi kirpiğim gülüşünüze?



İçimi yıkadım geldim işte...
Suçsuz değilim...
Suçlarım kaldı sizden arta...
Onu da çok görmeyin masalıma...
Cevapla
Teşekkür verenler:
#60
Gidiyorum


İşte sırıl sıklam yalnızlıkla gidiyorum
Ardımda geleceğim önümde serin karanlıklara
Sırtımda hançerin kan revan dinlemiyorum
Ben bu gece yarısı gidiyorum.

Şehir uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Eylül yaprağı gibi savrularak
Usulca akan nehir gibi durularak
Ben bu gece yarısı gidiyorum.

Güneş uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Roman gibi sessiz sedasız
Zaman gibi zamansız
Bu gece yarısı ben gidiyorum.

Gece uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Nefesimi tutarak ama seni içime binlerce kez çekerek
Kendimi senden ederek son sigaramı içerek
Ben bu gec yarısı gidiyorum.

Güller uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Gidenler sokağından son kez geçerek
Bir sevdayı kara toprağa gömerek
Ben bu gece yarısı gidiyorum.

Şehir uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Cebimde son mektubumla sönmüş mehtabımla
Şu sokakta sol yanımla
Ben bu gece yarısı gidiyorum.

Volkan dudakların uyuyor sen uyuyorsun ben gidiyorum
Bu gece yarısı birtek ben gidiyorum
İstanbul uyuyor sen uyuyorsun
Bu gece yarısı ben gidiyorum.
Cevapla
Teşekkür verenler:


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping